28 Aralık 2014 Pazar

Dağılma

Her şey kışın gelişiyle başladı aslında...

Sonbaharda dökülen yapraklar gibi geçti gitti tutunamadıklarım ellerimden... Tutamadıklarım. Bir çok defa yanlış zamanda yanlış yerde olduğum doğrudur, yanlış sevdalara kapılıp yanlış yollarda sürüklendiğim de olmadı değil hani, ama ilk defa yanlış insana çok yanlış değer verdiğimi aradan geçen onca zaman sonra fark edişimin salaklığıyla baş başayım bugün.

Her şey ilkbaharın gidişiyle başladı aslında...

Geçmişi saplantı haline getirmek derin bir tutku oldu bu aralar, adını koyamadığım duygular vuruyor sahillerime, anlam veremediğim sonuçların sebeplerini arıyorum o ucu sonu olmayan sahil kenarımda. Bazı şeylere hiç olamayacak anlamlar yükledim, anlık mutlulukar getirdi, ansızın mutsuzluğun içine daha sonra, nasıl bir paradoks anlamıyorum. Zamanında seni mutlu eden eller ellerin oluncamı böyle oldu yoksa o eller hiç bana ait olmadı işte bütün mesele bu.

Her şey sonbaharın gelişiyle başladı aslında...

Kendime kızıyorum, kendimi cezalandırıyorum... İstemeden çevremdekileri de üzdüğüm olmuyor değil hani. Geçerken birine mi bakmıştın, birine mi benzettin yoksa beni ? Ben senden geçerken hayal kırıklığına uğradım burası çok net, Sen birine bakıp çıkarken bir şeyleri kırıp, yıkıp çıktım burası hiç bilmediğin kadar net.

Her şey Sende bitti aslında...

Ben çok derin sevdim seni, çok içten çok masumca...
Sen çok uzak sevdin beni, çok yüzeysel çok bencilce...

Ben çok sıkı sarıldım sana, sahiplenir gibi, içten
Sen pek sarılmazdın bana, sahiplenmezdin, yabancıydın 

Seni sevmek bir tesadüf değildi, Seni sevmek zaruretti.

Pirincin içindeki taş gibi hissediyorum senin hayatında artık, beni arıyorsun fakat dışlamak için...




9 Kasım 2014 Pazar

Belki sonsuza kadar

Uykumu çaldılar sanki bu sıralar, göz kapaklarım kapanmamak için mücadele veriyor. Uykusuz kaldığım her gecede yastığımın altına yeni umutlar saklıyorum.Olmayacak dualara amin dememeyi öğrenmek lazım aslında...

Yastığımın altında biriktiriyorum seni, o kadar çoksun ki bende, o kadar büyüksün ki içimde, yetiremediğim yerde yastık altına itiyorum seni.

Bir umut sakladım derinlerde bir yere adını koymadım, olmaz diye amin bile demedim sakladıktan sonra, kendime bile söylemiyorum, söyleyemiyorum... uçan balon misali elimden uçup gider diye.

Hiç bir çocuğun elinden uçan balonunu elinden alınışını izledin mi ? Benimkiler hep yüzümde patlardı izi sol yanımda kalırdı haberin yok.

Alıp başımızı hiç kimsenin bilmediği, kimsenini bizi tanımadığı, dilini bile bilmediğimiz bir yere gitsek. Hayattan küçük beklentilerimiz olsa mesela, sabah salçalı ekmek yemek mutlu etse bizi, akşamları film izlemek hiç olmadığı kadar mutlu etse mesela.

Kaçırdığımız hayatı küçük şeylerde bulsak tekrar...

Senle ben birer yabancı olabilir miyiz ?

Aynı yere giderken bir tramvayda karşılaşsak tekrar sever miyiz ? Birbirimizi.

Belki geçici...

Belki yanlış zamanda...

Belki çok geç...

Yada belki sonsuza kadar...


20 Ekim 2014 Pazartesi

Ön Söz

Hiç monoton gittiğini hissettin mi ? bir şeylerin. Her gün dünün aynısı sanki, her gün tekrar ediyorum kendimi. Yediğim yemek soluduğum hava, aklımdan geçen ucu sonu olmayan, cevapları hiç verilemeyecek sorular...

Her gün bu maratonda sıkışmışlığın verdiği acıyı  tatmak ister miydin ?


Gün sana başlıyor aslında her soru senli şeyler fısıldıyor kulağıma, sana başlayan bir kitap yazmak istesem ön sözü bir kaç cilt olur sanırım, onunda kafamda ki sorular gibi sonu gelmez büyük ihtimalle.

Oturuyorum, karşıma seni oturtuyorum en çok gülüşünü özlüyorum, en çok başkasına gülüşünden nefret ediyorum. Bir gülüş hem acıtıp hem sevdirir mi ? kendini.. Olur işte.

Bazı şeyleri unutmak için çaba sarf ediyorum inanır mısın ?

Günün birinde tüm bu acıları yaşamamış olmak adına sevdiğin kişinin hiç var olmamış olmasını diledin mi ? Sen hiç...

Sana yazmak isteyip yarıda kalan her cümlede yaşadığım o özlem krizini, sayfaları nasıl yırttığımı, özlemin şiddetinden, nasıl soluğumun kesildiğinden sana hiç bahsetmedim

Ve

Sen bu kadar özlendiğini hiç bilmedin.

11 Ekim 2014 Cumartesi

İçimdeki İyi ve Kötü Çatışmakta

Aklımdan geçenleri film yaptım geçen gün senaryoyu sen yazdın ben çektim en iyi dram türünde ödül verdim bize mutlu musun ?

Farklı yönlere giden iki yabancıydık senle aynı terminalde karşılaştık, yanlış otobüslere bindik, bir süre aynı istikamette gittik hayat yolunda işte bizim hikayemizin özeti.

Aklımdan geçenleri kağıt parçalarına yazmayı çoktan bıraktım sana dair bir şeylerin kalıcı olmasını istemiyorum artık. Suya yazıyorum seni ben ve ne sen bunun farkındasın nede su üstüne kazınanların farkında.

Derin kederler birikiyor içimde bir bilsen, en son ki buluşmamız geliyor aklıma pek bi konuşkan değildin en fazla 10 cümle kurmuştun bütün yol boyunca. Şimdi ben o yolu o 10 cümleyle tavaf ediyorum.

O gün ellerinden tutup dudaklarını öpebilirdim ama ben yanaklarınla yetindim. Bir şeyi çok istemekle uzanamamak nedir bilir misin ? Bilme.

Biraz sarhoşum bugün, biraz aşık, biraz mutsuz ve biraz umutsuz. siyah olmaya çalışan gri gibi arada sıkıştım. sen biraz uzaksın bana bugün, biraz sessiz, biraz unutmuş. sen biraz acımasızsın artık kalbime

Bir şeyler olsana bana mesela boşluklarımı doldur.

Biraz kadeh ol bana, biraz şarap...

Kızılı severim bilirsin...


14 Eylül 2014 Pazar

Derin Bir Nefes Alır Gibi

Uzun yolculukları hiç sevmemişimdir en çokta senle o sonu hiç gelmeyecek gibi çıktığımız yolculuktu beni en çok yoran, senden sonra hep kısa mesafe yollara gittim ben.

Seçtiklerin vazgeçtiklerine değmeli her zaman, terazinin kantarına bir seçtiğini bir vazgeçeceğin şeyi koy dedi geçenlerde bir arkadaşım, ne kadar komik. Bir şeyi başka şeyle kıyaslamaya başladığında zaten çoktan vazgeçmişsindir.

Vazgeçtin...


Senle iken hafızamı kaybetmekten korkardım, şimdi ise içinde senin olduğun birkaç şeyi unutmak için neler vermezdim. Aslında anılar anıları ölümsüz kılar; fakat unutmak, sağlıklı bir zihne ön ayak olur. Unutmak iyidir

Beni unutma...

Gene uzaklara daldığım bir anda yakaladım kendimi, bu aralar çok dalar oldum derin boşluklara, pişman mıyım ? diye çok kafa yoruyorum.

Aslında her seçimin özünde pişmanlık yatar.

Geçmişe dönsem tekrar yapacağım en büyük pişmanlığımsın.

Aşk bazen derin pişmanlıklar ve hayal kırıklıkları içeren bile bile lades olduğumuz duygu karmaşası.

Lades gibi aklımdasın, derin bir nefes alır gibi...


12 Ağustos 2014 Salı

Suretim Silindi Kaldı Silüet

Bir kulaç daha atsam karadaydım aslında, son bir adım kalmıştı beni sana seni bana getirecek, ayağım burkuldu. Sana giden yollarda hep bir aksilik vardı zaten, ya hiçbir yol sana çıkmıyordu yada bu manotonluk maratonunda labirente sıkışmış deney faresiydim.

Bir yanım anlamsız ve tutarsız bir telaş içerisinde içimde kelebekler var sanki. Bir yanım bu zoraki sevdadan yorulmuş, hırpalanmış ve küllenmiş. Bir bulut saklamışım gözlerimin arkasına, akacak yaşlar bu uykusuz gözlerimden...

Benimle kal.

Kuşlar çığlık çığlığa bağırıyorlar kulağımın dibinde dön geç kalmadan dön bu yollardan.

İçimde yıkılan şehirlere yeni binalar ekliyorum ve buna alıştım. Hiç haketmeyen insanları hiç haketmedikleri kadar solunda taşıdın ve buna çok kırıldım.

Şimdi seni, derin bir uçurumda düşerken hayal ediyorum. Ölüm anında hayatın film şeridi gibi geçermiş ya gözünün önünden, ben seni başa sarıp izliyorum. Düşmeme az kaldı.

Yürüyüş yapıyoruz sessiz ormanlık bir arazide yorulup bir banka oturmuşuz sen solumdasın -sen her zaman solumdasın - Asıl soru ben senin neren deyim ?

Soluna koyduklarında beni arama sakın...

Bir şeyin aslı varken suretine kimse aşık olmaz.




26 Temmuz 2014 Cumartesi

Benim Hiç Kalbim Olmadı

Senle yollarımız ayrıldıktan sonra o kadar sessiz ağlardım ki, bazen kendim bile farketmezdim ağladığımı. çoğu zaman anılarımıza saklanırdım; insanların içine çıkınca da hep güçlü, o başı dimdik çocuğu oynardım.

Ben hep kendimi sana nasıl sevdiririm diye düşündüm. Hiç kimsen yoksa kendini sevdirmek zorundasındır...

Kız arkadaşlarıyla kavga eden arkadaşlarımı can kulağıyla dinliyorum bu ara, oysa biz tartışırken bile susardım ben senle kavga etmek ne kelime sana cevap vermek bile sana olan sevgimi sorgulatırdı bana...

Arkadaşlarım bütün o kavgalardan sonra dönüp barışırlardı kız arkadaşlarıyla her şey affedilmiş, eski günlere dönmüşlerdi. Çünkü bir sevgilinin kalbi her zaman sevgilisine aitti.

Benim Hiç Kalbim Olmadı...

Geceleri serin havalarda ve sadece karanlığa doğru yürüdüğüm de anlayabiliyorum artık bazı gerçekleri, senin içinde hiç olmayışımı yada olamayışımı mı tek çözemediğim soru işareti bu kaldı senden geriye.

Hani içinde birine söyleyemediğin bir söz kalır yada birine atılmamış bir adım, yapılmamış yarım kalmış iş gibi... Öyle kaldın işte sen içimde, sonuna üç nokta eklediğim girişi, gelişmesi olan ama sonu hiç olmayacak bir kompozisyon gibi kaldın içimde bir yerlerde.

Bu aralar rüyamda nedendir bilinmez kedi görür oldum. Annem kedi kısmettir oğlum dedi...

Sence de kısmete mi yormak lazım ?

Bize gelsene rüyamda gördüğüm kedileri severiz, gelirken kedi de getir.


19 Temmuz 2014 Cumartesi

İçime Düğümleniyorsun

Gitmekle kalmak arası bir yerdeyken hiç beklemediğim şuan bile sorsalar hala hadi canım diyebileceğim bir şey geldi başıma pardon boğazıma...

Senin hiç boğazına bir şeyler düğümlendi mi ? Bak anlatim.

Hani ne yuta bilirsin ne çıkara bilirsin arada bir yerde kalır da yutsan yutulmaz çıkarsan çıkmaz bir şeysin sen. Boğazımda bir yerlere sakladım seni, inanır mısın bir şeylerin boğazımda düğümlendiğine ilk kez keyif alır gibiyim.

İçimde düğümleniyorsun haberin yok.

Parmaklarımızın neden böyle birbirinden ayrı olduğunu senle tanıştıktan sonra anladım. Demek ki doğru insanın ellerini tutunca tamamlanıyormuş boşlukar. Senin ellerini tutunca fark ettim. Daha önde kimsenin eli bu kadar yakışmamıştı ellerime...

Sana aşkı sorsam okuduğun kitaplardan alıntı yaparsın. Ama bir insanın karşısında hiç savunmasız kalmadın sen. Sana gözleriyle hükmedecek biri hiç oldu mu hayatında ? Nereden mi biliyorum çünkü bakışlarında gizli içindekiler. Nereden mi fark ettim ?

Çünkü sen benim aynam gibisin.

Tanıştığımız güne tekrar geri dönsek şuandan ne kaybederiz diye sordum bu sabah kendime.

En kötü yine çok severdik birbirimizi...


14 Temmuz 2014 Pazartesi

Ben Tunca

Her insan yara izlerini en derinlerde saklar da benim en kalıcı izlerim hep yüzümde kaldı, bu yüzden artık gülümseyemiyorum...

Ben Tunca

Aile bağlarını çoktan koparmış, ama en çok bir ailesi olmasını isteyen Tunca. Aşkın en acısını en tatlısını tatmış, öğrendiklerine pişman olmuş.. Öğrenmekten artık korkar olmuş Tunca.

Cenneti ve cehennemi içinde taşıyan, kendi yangının izlerini yüreğine gömmüş, cennetini içinde kaybetmiş Tunca.


Ben Tunca

Küçüklüğü oradan oraya savrulmuş, küçükken büyümüş büyümek zorunda kamış Tunca. Evim diyebileceği bir yeri olmayan kendini bir yere ait hissetmeyen Tunca. Bu yüzden sevdiği kızlara çok değer veren ve her seferinde kazıklar yiyen Tunca...

Ağlarken kendini gören, ruhen yıkılmış Tunca.

Annesinin sırık oğlu
Babasının aslan oğlu
Kardeşinin tek abisi
Kimini Tuci'si , Tucittin'i Tucit'i

Sevdiğini gözlerinde her gün ayrılık ağnını görmekten çekinen Tunca.
Ölümüne kaza namazları kılının Tunca.

Kendime Not: Doğum günün kutlu olsun Tuci...

8 Temmuz 2014 Salı

Zamanla Yorulan Elvedalarım...

Kütüphanede tozlu raflarda uzun süredir aradığım kitabı bulduğumda fark ettim aranızda ki o benzerliği. Tozlu,eski bir kitap birine ne açıdan, ne kadar ve en garibi nasıl bu kadar benzer ki ? 

Şöyle.

O eski, tozlu ve yıpranmış kitap. Aradan geçen onca zamandan sonra senle karşılaştığımızda; Kokun biraz tozlanmıştı, cildin biraz yıpranmış ama gülüşün hala romanın içinde ki hikaye gibi anlamlı, duygulu ve sürükleyiciydi...

Aslında roman bahane biliyor musun. Ben seni şu sıralar gördüğüm her şeye benzetir oldum. Geçenlerde rüzgara benzettim seni sanki tenime dokunuyormuşsun hissi verdi sabaha karşı esen sonbahar meltemi.

Sabah uykuma benzettim bu sabah seni. 

Her sabah ilk hissettiğim sen duygusu gibiydi... Asla vazgeçmek istemediğim ancak zamanla benden sıyrılan o sabah uykum gibisin.

Her sabah...

Seni bu aralar hiç farkına varmadığım ama benden birer parça olan istesem de kurtulamadığım alışkanlıklarım gibisin.

Sen hiç çok emek verdiğin, her şeyden sakındığın, incitmekten kırmaktan korktuğun bir şeyden vazgeçtin mi ? Vazgeçme. O senden vazgeçerse onu bilemem.

Hatırlıyor musun ?
Gözlerimin içine bakışını ve bakarken ki o mahçup sırıtmalarını.

Ben hiç unutmadım.

Ne boktan bir şey bu..  Mutlu değilim ama üzgün de değilim.. Eksik bir şey var.. Benim bile ne olduğundan tam emin olamadığım bir şey eksik..

İçimdeki boşluğu hiç kimseye tarif edemeyişim mi,
Yoksa bunun hiç geçmeyecek olmasını bilmek mi daha acı?..

Bilemiyorum..



1 Temmuz 2014 Salı

Ne demek istediğimi gerçekten anlayabiliyor musun ?

Ön sıraların birinde yalnız oturuyordu. Bazı insanlar sanki her sorunun cevabını verebilecekmiş gibi otururlar. Bunun bir yanılsama olduğunun farkındaydım ama yinede sana bir şeyler sormak istedim. Birini alıp yanına gelmek istedim ama okulun ilk günüydü ve kimseyi tanımıyordum.

Yanına gelemedim...

İlk başta tam olarak hissedemediğimiz kırılma anları var. Zamanla harap edici duygulara dönüşüyorlar. Yaralanmanın sıcaklığıyla ilk anda hissedilmeyen kurşunlar gibi. Böyle durumlarda “biraz zaman” her şeyi daha da beter ediyor. Bizi yere seren büyük sorunlar olmuyor hiçbir zaman. Bizi yere seren evdeki şekerin bitmesi oluyor, kaybolmuş bir kitap oluyor, kesilen elektrik oluyor. İkimiz de yere serilmiştik o gece. Seni ilk öptüğüm geceden bahsediyorum.

Ne demek istediğimi gerçekten anlayabiliyor musun ?

Anlamıyorsun bence anlasan şuan bu satırları bana yazdırıyor olmazdın, anlıyor olsan şuan yanımda bana güzel şeyler yazdırıyor olurdun. Güzel şeyler demişken gördüğüm en güzel şey sendin diyeceğim ama sen onuda tam manasıyla anlamayacaksın.

Sen hiç senenin 365 günü birini sevdiğin oldu mu ? kalan son 6 saatinde beni sevmene o kadar ihtiyacım vardı ki bu yüzden senle geçen her senem yarım kaldı.

Bir seneyi yarım tamamlamanın acısını yaşadın mı sen hiç ? Yaşama.

Uzun zamandır aklımda olan bazı şeyler var aslında. İnsan unutamadığı şeylerin mi dövmesini yaptırır yoksa unutmak istemediği şeylerin mi ? Dövme demişken vücuda kazınan şekillerden bahsetmiyorum, insanın içine kazıdıklarından bahsediyorum. Benim içimdeki sendenler hangi sebepten içimde ben bilmiyorum. 

Sığ sularda gördüğüm güvercinlere gibisin artık. Neden güvercin dersen onları da karşılıksız sevebildiğimi fark ettim, neden sığ sular dersen insan aşkı boğazın serin sularında bırakınca daha sığ koylara yelken açıyor.

Zaman bir bıçak gibi ölü çiçekleri budadıkça, sadece geceleri yapa yalnız ve yalın ayak anlayabildiğim şeyler var. Şimdi benimde yalanlara inanmaya ihtiyacım var.

365 günü tamamladım son 6 saatim kaldı gerçekten sevebilir misin ? bu son 6 saatte beni.

Bak bu soru olarak değil.





14 Haziran 2014 Cumartesi

Olur Ya

Hayat boş, yapraklar bile artık ses çıkarmadan düşer oldular... Usulca, süzüle süzüle gözden düşen yaş misali...

Son baharda dökülen yapraklar gibiydin, ilkbaharda gelirsin diye çok bekledim. Gelmemeyi mi seçtin, gelmeyi mi unuttun, neyi yanlış yapmıştık ki... 

Kendi içinde derin boşlukları olan insanları ilk görüşte anlıyorum artık. Kendi içimde ki boşluğu tarif etmeye ne imkan var nede bunun için yazılmış anlamlı bir kelime bulamadım ben. Sensizliğin arifesini yaşar gibiyim aslında içimde gelişine yeşeren çiçekler var bu aralar.

Tek bir sayfaya kitap yazmaya benziyordu seni anlatmak, öznesi olmayan, yüklemi hiçbir zaman gelmeyen bir cümleydin sen benim hayatımda bense o cümlede gizli öznen...

Ölü çiçekler hayat bulurdu senin gülüşünde, o kadar çok ölü çiçek var ki artık içimde gül kokusunu anımsayamıyorum. 

Annem iyi bir çocuk olursan rüyanda şirinleri bile görebilirsin derdi oysa, küçükken kötü bir çocuk olduğumu düşünürdüm çünkü ben hiç şirinleri görmedim rüyamda. Sonra seni buldum işte hayatımın şirinesini buldum demiştim... 

Başlayan her şeyin bir de sonu olduğu gibi buda son buldu. Oysa ben iyi çocuktum neden şirinleri göremedim ki...

Olur ya;

Gün gelir de bulmak istersen beni, Bir gün batımının kıyısında bekliyorum seni...

Olmaz mı ? Olur ya...


8 Haziran 2014 Pazar

Seni Unutmak Mı ?

Bir yerini kestiğinde ilk etapta bir şey hissetmezsin, kısa süreli şoka girersin gerçekten kesildi mi ? Neden kan yok, peki ya acı... Sonradan başlar her şey, kan sonradan akar, acı hızlanmaya başlayan hızlı tren gibi yayılır bedenine sonrası sonsuz karanlık...

Otobüsteydim boş yerler vardı ama ben ayakta gidiyordum. Seni düşünüyordum öyle çok romantik şeyler değil... boş bardağa bakmak gibi, pürüzsüz bir tene dokunmak gibiydi seni düşünmek. 

Cenazemi kaldırdıkları gün çok soğuktu. Sonra hep uyumak istedim doğal sakinleştirici. Sevdiğiniz biri öldükten sonra yaşama tekrar devam etmek, emeklemeden koşmak gibi gelir insana. Hayatında tatlı yememiş birine kolanın tadını anlatabilir misin ? Ne demek istediğimi gerçekten anlıyor musun ?

Sen gittikten ben öldükten sonra en çok ellerini arar oldum. Ekmeğe benzetirdim elini. Ekmek gibi sıcakcıktı ellerin... Bu yüzdendi ellerini sıkı sıkı tutup bırakamayışlarım.

Dönüp bakmak istemediğim anlar çok fazla. Çoğunu özlediğimden bakamıyorum kimisi hatırlanmayacak kadar paramparça. Beni hiç istediğim gibi sevmemişler bunu uzun uzun anlatırdım ama anlatılmaz. Bana bir kere içten gülmüşsün bu anlatılmayacak kadar paramparça...

Elim telefona gidiyor gel buluşalım diye yazıyorum sonra gönder tuşuna basamıyorum....

Ne dersin buluşalım mı ?

Her sabah aynı yastıkta...




23 Mayıs 2014 Cuma

Sana bakmak

Uzun yolculuk yapan insanların yüzünde ki o ifadeye benzettim bu sabah aynada ki yansımamı, garip geldi ilk başta sonradan farkına vardım senden gitmiş olmak dünyanda yapılabilecek en uzun seyahatti belki yada senin benden gitmiş olman artık hangisi doğru olan bilemiyorum.

En zoru da sabahları güne başlamak oluyor biliyor musun ? Tekrar o gücü kendide bulmak...

O artık yok.. Hadi uyan...


İnsan bazı şeylere bakamaz ya hani, kimisi kanlı bir görüntüye, kimisi derin boşluklara... Ben aynada kendime bakamıyorum artık. Ne zaman baksam seni görüyorum kendi suretim de, ne zaman bana baksam aslında bize bakıyormuşum gibi geliyor.

Gittin...

En kolay olanıdır gitmek! Gitmek hiçbir şeyi bitirmez. Aksine durdurur yada yaşar gibi her şey. Gidene değil, kalana yoldaş anıları vardır, ayrıntıları vardır aşkın en gerisinde. Gittiğimi çok sonra anlayacaksın. Şimdi uğurluyorsan, sende kalan yanlarıma güvendiğin içindir.

Bir gidişinin bir de gülüşünün tarifi yok, Tarif edersem eskitirler içindeki çocuğu.Sana bakmak böyle dimdik sana bakmak... Bir dinden bin ayet okumak gibi. Kudüs gibi.


16 Mayıs 2014 Cuma

GİTTİN!

Sen gittin kokun odamda bir yerlerde hala, bazı geceler kokunu ciğerlerimde hissedebiliyorum. Fazda uzağa gitmiş olamazsın ruhun hala bu kadar sıcakken

Küçükken tek başıma yatamazdım, annem ben korkmayım diye bir hikaye anlatmıştı.

Her iki omzumuzda da birer melek olurmuş geceleri biz uyurken soldaki bizi korur ve dua edermiş tanrıya, sağ taraftaki ise günahlarımızı sevaplarımızı yazarmış.

Çocuk aklı işte hiç sol omzuma yatamazdım ben küçükken, melek ezilir bir şey olur da beni koruyamaz diye, hep sağıma yatardım, uyumadan önce sol omzuma öpücük kondururdum aklımca meleğime iyi geceler diliyorum işte...

Sol omuzundan öpüyorum...

Artık yoksun;

Gittin, belkide sen bana gitmek için gelmiştin... 

Bir çiçeğin güzelliğini veren köküdür. O sevdiğin renklerini kökünden alır. Ama hiçbir çiçeğin kökü aklımıza gelmez. Ve hiç kimse çiçeklerin köklerini sevmez. Aşkta da bu böyle... Sadece yapraklarım da kalmamalıydın, köklerime de inmeliydin, onları da sevmeliydin. Çirkin olsalar bile beni ben yapan onlardı çünkü. Keşke yapraklarımı öperken, köklerimi de sulasaydın böyle sararıp solmazdım.

Unutma, Geç yağan yağmurlar hayat vermez kurumuş çiçeklere...

GİTTİN!

Bak bir masal nasıl sığıyor bir kelimeye...

4 Mayıs 2014 Pazar

Her Temas İz Bırakır

Seni sevmeyi özledim de seni özlemeyi pek sevemedim, bilmem senin özlediğin yada özlemekten kaçtığın şeyler var mı ?

Artık sabahları uyandığımda ağzımda acımsı bir tatla uyanıyorum böyle kireç gibi derler ya aynen öyle oluyor, ağzımın tadı gibi hayatta bir tatsız oldu bu sıralar..

Alışılan her şey tatsız, içi boş olurmuş zaten.

Arkadaşlarım artık eskisi gibi olmadığımı söylüyorlar, aslında çok doğru değil mi eskiden sen vardın artık sen yoksun, nasıl eskisi gibi olmamı bekleyebilirler ki ?

Yağmura karşı başı dik yürümek, hayata karşı bir duruştur. Sensizliğin kıyısında dalgalar o kadar çok sert karaya vurur oldu ki su almaya başladım bir yanım bırak batsın senide bir dalga alır götürür diyor, ama bu kıyıda geçen anılarımız o kadar güçlü ki bırakmak şöyle dursun gözlerimi ayıramıyorum.

Belkide bu son seferi gönlümün ya gider dönerim altı aya yada alabora olurum kim bilir..

Bir şeylerin yaşaması için, bazı şeylerin ölmesine izin vermek gerekir.

Öldüm mü ? Ölüyor muyum, Yoksa tekrar yaşamaya mı başladım senden sonra anlatması oldukça güç.

Annemin yemeklerinin tadı bile eskisi gibi değil senden sonra, ki o yemekler senden de eski oysa..

Her temas iz bırakır biliyorsun

Nasıl temas ettiysen izlerin hala kanıyor

Ve

İzlerin geçmesin diye bıraktığın yaraları hala kanatmaya devam ediyorum.





17 Nisan 2014 Perşembe

Antidepresan Gülümsemeler

Hayat mutluluklar ve mutsuzluklar arası gidip gelen ince bir çizgi misali, bir o taraftayız bir bu tarafta.

Mutluyduk oysa ki... 

Bizi mutsuzluğun tarafına itenler neydi ki ? Yaptıklarımız mı, yapmadıklarımız mı yoksa yapamadıklarımız mı ?

Hala özlediğim anlar, anılar ve hatta geri dönebilsem bilerek yapacağım yanlışlarım var biliyor musun. Hayatımın hatasısın belkide ama benim hala hata yapasım var.

Geri dönüşü olmayan bir yola ayrı virajlardan girdik. Belki hiç yollarımız kesişmeyecek artık. Ne ben yürüdüğüm yolu geri dönüp seni bulurum ne sen yaptığın hatalardan geri dönüp bu hatalarını telefi edebilirsin...

Sahi hatalarını telafi etmek ister miydin ?

Güzel günler gelirde ben görür müyüm ? Bilemem...

Bu soruları sormaktan ziyade artık sen neler hissediyorsun ? özlüyor musun, anımsıyor musun, sabah uyandığında bir eksiklik hissediyor musun yada kafanı yastığa koyduğunda...

Uçurumun kenarında aşağı doğru uzun süre bakarken fark ettim, uçurumda uzun süredir bana baktığını...   

Su yolunu bulur da ben bulur muyum ? Bilmiyorum.

Vazgeçtim her şeyden, Artık gel helalleşelim.

9 Nisan 2014 Çarşamba

İşte benim özetim...

İşte geldik gidiyoruz...

Günah ve sevaplarımı vicdan terazime koyduğumda ne tarafın ağır bastığını hala bilemiyor olmak yaşanan yılların hakkını verebildim mi ? sorusunu sorduruyor bu aralar.

Öz eleştiri yapıyor olmak kendi içinde bir şeylerini sorguladığını kanıtlıyor da neyi, kimi yada neden sorguladığımı bulamıyorum.

Ben kimim nereden geldim ? Nereye yürüyorum ? Gönlümün bahçesine günde kaç çiçek dikiyorum ? Aynamın cadısına günde kaç kez selam veriyorum ? Evimin hangi odasında ölmek istiyorum ? 

Bende bilmiyorum...

İşte benim özetim...

Çok hata yaptım şimdiye kadar, inkar etmiyorum...
Ders aldıklarım oldu, almaya vakit bulamadıklarım...
Duyduklarım doğruysa zaferlerimde olmuş...
Ahımı alanlar fatura ödüyormuş...
İyi ki yapmışım dediğim şeylerde var, keşkelerimde...
Şimdi yeni bir hayatım var, yeni insanlarla yeni yerlerde ve yeni zamanlarda...
Eskilerde var hafızamda ama çoğu eski yerlerde ve eski zamanlarda...
Geri döndürmek istediğim zamanlarım da ve engellemek istediğim başlangıçlarım da...
Hayatımdan seneler çalan insanlar iyi ki çalmışlar...
İyi ki olmuşlar hayatımda ve büyütmüşler beni...
Hafızamdan silmek istediğim görüntüler, silemediğim sözler var..
Duymamış olmayı istediğim ama duyduğum, kimilerinin gözüne sokmak istediğim gerçeklerim var...


Bazen saklı kalmasını doğru bulduğum; hepsinin bir yeri ve zamanı olduğunu bildiğim, içimde tuttuğum çok şey var...

3 Nisan 2014 Perşembe

İçimde Ölen Biri Var...

Saatin tiklemesini hep kalp atışlarına benzetmişimdir, Sessiz ve derinden gelirdi sonsuza açılan bir kapı gibi, sonu olmayan bir yola ilk adımdı kalp atışların...

Saat diyorum sadece o anki zamanı mı gösterir ? Yoksa beraber geçen onca şeyi içinde barındıran ikimizi anlatan bir kısır döngüsü mü ? Zaman diyorum sadece o anımı gösterir ?

Hadi bana bizi anlat canım çok sıkılıyor bu aralar, çok uzaktasın duymuyorsun beni, görmüyorsun, fark etmiyorsun. Depremler oluyor beynimde, insanlar susmuş, içimde ölen biri var...

Benim halimi bir tek sen anlarsın. Seninkini de ben. Annesi ölenlere öksüz diyorlar. Babası ölenlere ise yetim. Onların halini tarif edecek sıfatları var. Biz birbirimizi kaybettik. Ya biz ? bizim acımızı kim nasıl tarif edecek.

Yarın sabah güneş doğar mı?  Yoksa hep böyle karanlık mı kalır; bilmiyorum.

Bir gün karşılaşır mıyız ? bilemiyorum, ben karşılaşacağımız günü kendime tekrarlayarak avunuyorum senden sonra, gene o köşe başını döneceksin bir gün bana doğru bende sana doğru koşar adım ilerleyeceğim aynı geçmişte olduğu gibi.

Belkide bir şarkının nakaratında gizlice ağlamışızdır. Bence bu haberimiz olmadan en güzel karşılaşmamızdı kim bilir....


25 Mart 2014 Salı

Yatağın kenarında seni sevme sanatı

Gün yeni başlıyor...

Bana soracak olursan nerede kalmıştım, nereden devam ediyorum , nereye gidiyorum yada gidiyor muyum ? Yada sadece ilerliyorum evet buna bir yere gitmek denemez aslında sadece ilerliyorum sana göre ileri bana göre geri amacı olmayan, hedefi olmayan bir yolculuğa çıkmışım da yol alıyorum aslında ben sana yürüyorum ancak sana attığım her adımda seni biraz daha mı kaybediyorum ne....

Çift kişilik yatakta çift yastıkla beraber yüzümü duvara vermiş ayaklarını karnına çekmiş bir çocuk gibiyim geceleri...

Çocukken sırtımız kapıya dönükken arkama bakamazdım ben, korkardım sanki arkada birisi varda ben arkamı dönsem bişi yapıcak bana diye. Artık arkamda biri çıkar diye değil artık arkamı döndüğümde senin olmayışınla karşılaşacağım için arkamı dönemez oldum ve artık hep duvarla bakışır olduk... Yatağın diğer kısmı bıraktığın gibi soğuk, ıssız ve karanlık....

Sen hiç birini sabah uyandığında yanında görememekten korktun mu ? Ben her gece bunun korkusuyla yatağa giremiyorum saatlerce televizyon izliyorum mesela koltukta uyukluyorum... yataktan, uykudan, sensiz gelecek sabahlardan ve sensiz rüyalara dalınacak gecelerden kaçarcasına...

Sen hiç yatağın soğuk kenarında birini çok özledin mi ?

Hayat garip;

Birbirimize aşık olurken birer yabancıydık ama ayrılırken birbirimizi en iyi tanıyan insanlardık.

Ben kafamı koyunca her şeyi unuttuğum omuzlarını özledim...

12 Mart 2014 Çarşamba

Hayatıma giren en son ve en güzel kız...

Ben küçükken  düştüğümde bakınmazdım etrafa, el aramazdım kaldıracak, bir anne öpücüğüne gerek duymazdım, babamın “benim oğlum hiç ağlar mı?” sözünü beklemezdim ağlamamak için.. Silerdim dizimi, ellerimi.. Kalkardım.. 

Ne zaman sen girdin hayatıma her düştüğümde elini arar oldum, yaramı silmeni istedim, 'canım bir şeyin var mı' deyişini bekler oldum... Ben ağlar oldum senden sonra.. silemedim senden sonra dizimi ellerimle

Ben senden sonra kalkamadım...

Huzuru zaman mı çaldı benden yoksa üzerimden çok mu zaman geçti mukayese edemiyorum inan. Gidişine yüklediğim onca ucu bucağı olmayan anlamlar kafamda kurduğum senaryolar sonunda beni güçsüz kıldı. Aslında güçlü insan yokmuş hayatta, güçlü gözüken insanlar varmış sen gibi , ben gibi, biz gibi...

Senden sonra saklanır oldum; gerçeklerden, arkadaşlarımdan, tahammül edemediğim bende bıraktığın birçok duygudan... Her köşeden sen çıkacakmışsın gibi döner oldum sokakları... Her gün uyumadan iyi geceler diledim sana gecelerin iyi geçsin diye mesela, Beni bilirsin pek kahve sevmem senden sonra kahve içer oldum kahve içerken bu kız neden bu kadar mutlu oluyor diye kendimi senin yerine koydum bir bardak bol fındıklı kahvede seni andım haberin yok ve adım gibi eminim seninde daha önce hiçbir şeyden bu kadar çok haberin olmamıştı.

Bazen saklananlar bulunmayı en çok isteyenlerdir...

Başıma gelen en güzel ikinci şey gülüşündü... 

İlki ise

Bana gülüyor olmandı

Ama hiç bir şey gülüşünü benden alıp başkasına vermen kadar acıtamamıştı canımı...

Hayatıma giren en son ve en güzel kız;
Bundan on sene sonra kim olur hayatımda bilmiyorum ama on yıl sonrada seni sevicem bunu biliyorum...

7 Mart 2014 Cuma

Kadınlar...

Bana mesaj atmıyor çünkü; Yokluğunu aratmayan kişiler var açık ve net...

Kadınlar, kendilerini seven adamlardan hoşlanmazlar.. Kadınlar ulaşamadıklarına tutulur, onlar için mücadele eder, elinin altındakini de her ihtimale karşı hazırda tutar, onları bütünüyle kaybetmek istemezler.. Ne kadar akıllı olursa olsun, kalbi ve aklı arasında kalan bir kadın, doğruyu bilmesine rağmen yanlışa gider.. Düşer dizlerinin üstüne, oturur kendi haline acır..

Kadınlar diyorum;

Asla iyi adam sevmezler..

Bence keder, beynine göre birinin öldüğünü kabullenmesi için geçen bir zaman aralığı, çünkü vücudunda ki her şey; aklın, tüm benliğin sana onların canlı olduklarını hatırlatıyor ve bundan kurtulman uzun zaman alıyor.. Ama en zorunda sevdiğin birini unutmak...

Unuttum mu diye kendime soruyorum bazen, unutabildim mi geçmişi.. insan kendi geçmişini unutabilir mi ? bu insanın kendini unutması demek değil mi ? İnsan kendi geçmişini unutarak en büyük ihaneti kendine yapar aslında. Kendinden kaçar, uzaklaşır... 

Affetmek erdemse unutmamak akıllılıktır, ilk pişmanlık büyük derstir almayan çok pişman olur. Bu arada çok pişman olan aslında hiç pişman olmamıştır...

Sevdiğim insanları kaybetmekten her zaman korktum..

Bazen merak ediyorum;

Beni de kaybetmekten korkan var mıdır acaba diye...




27 Şubat 2014 Perşembe

Ve Son Buldu

Önce her şeyi siyaha boyamak lazım. Sonra kurumasını bekleyip üstüne beyaz harflerle yeni bir hikaye yazmak.

Ben buna unutmak diyorum...

Kaçmak her zaman 2. tekil şahsa karşı yapılan bir eylem değildir, çoğu zaman insan kendinden kaçar, yalnızlığından kaçar, anılarından kaçar, aynalardan bile kaçar kimi zaman. Senden kaçmak için o kadar hızlı koştum ki, o kadar çok hayata değdim ki ve o kadar çok hayat bana değdi ki, dönüp bana baksam artık beni hatırladığın gibi görür müsün o bile muamma...

Ben bizi;

Hiç kimsenin bilmediği çok nadide bir yerde bıraktım

Ben seni;

Bizim olmayan bir hayatın kıyısında bıraktım...

Bahane olduğunu düşünüyordun.. Takıntılı olduğumu ya da abarttığımı.. Hiç olmadığını, başka sebepleri aracı kıldığımı, sürekli bir şeylerin arkasına saklandığımı sanıyordun.. Yalandı gözünde söylenen her kelime.. Hepsi.. Değildi, hepsi gerçekti.. O kadar inanmıştın ki kendine, göremiyordun.. İnandıklarından vazgeçemiyordun.. Hiçbir açıklama, hiçbir kanıt, hiçbir şey caydıramıyordu yanlış bildiklerinden, düşündüklerinden.. Dönüp bir kez kendine bakmıyordun dışarıdan.. Olsun..

İnanmasın..
Caymasın..
Görmesin..
Gerçeklerin kanıtlanmaya ihtiyacı yoktur çünkü..


Ve son buldu..

Bu sefer her şeyin sonuydu..
Bu sefer gerçekten sondu..

20 Şubat 2014 Perşembe

Hadi Gel

Hayat o kadar acımazsız ki sevgilim, Verdiği her şeyi geri aldır da sonu gelmez. O gün gelir yüzleşirsin geçmişinle. Sokaklar dile gelir, söylemezler yanlış nerede...

Sensizliğin son demindeyim sevgilim, bunlar son çırpınışlar belkide...

Hadi gel kurtar...

Yıkıcı geçen yılların ardından biraz bitkin, biraz yorgun fazlasıyla yenilmiş bir beden var artık. Suretinde senin bıraktığın izlerle günü tamamlayan, tükenmiş bir ruh...

Hadi kurtar beni bu hayattan...

Telefonu kulağıma götürdüğümde gelen sinyal sesi gibi artık hayat boş ve tekdüze. İçi boş sonu olmayan boşluğa atılmış bir adım, suya yazılmış bir yazı gibi artık. Gördüğüm kabuslarda bulur oldum artık seni, sırf seni görebilmek uğruna kabus görmek için uykuya dalan birisi var bu şehirde.

Hadi gel kurtar beni bu azaptan...

Güzel anılardan bir kaç tanesi kaldı hatırımda, Hatırlar mısın sen tırnaklarınla oynardın ben eline vururdum tırnaklarınla oynama diye.

İnsan bazen seni seviyorum diyemez, onun yerine tırnaklarınla oynama der...

Hadi gel kurtar beni bu azaptan...


12 Şubat 2014 Çarşamba

Bende ki sen...

Böyle bir şey daha önce hiç olmamıştı, bundan sonra olur mu diye soruyorum da mucizelere inanmak gerekir sanırım.

Köşeden dönmüştü belkide bir insan bir sokak köşesini bu kadar güzel dönemezdi, bense rutin bir güne başlamış elimde kulaklıklarımla o köşeye tesadüfen bakıyordum ve onu gördüm, aslında görmek fiili kifayetsiz kalıyor burada, saniyenin onda birinde sanki etrafımda her şey durdu ve o an bir daha yaşanmayacak.

Elleri vardı tuttuğumda kendimi güvende hissettiğim, ellerimi daha önce bu kadar içten tutan olmuş muydu acaba bence bir el ancak bu kadar güzel tutulabilirdi, o yumuşak eller sanki doğuştan gliserinliydi...

Kokusu vardı mesela burnumun o ana kadar aldığı en güzel koku denebilir buna, bu güne kadar güzel kokan her şey aslında o kadar güzel kokmadığını farketmeme sebep olan o koku cennetin çiçek bahçelerinden bir esintiydi sanki...

Gözleri vardı mesela bir insan bu kadar bakışı bir çift göze nasıl sığdırabilir ki ? sevecen, mahçup, seksi, çocuksu baktığım her an cennetten bahçe görürdüm onun gözlerinde. Benim cennetim, bizim cennetimiz...

Bana doğru gelen adımları vardı o ilk göz göze gelişimizde ki o bana doğru gelen 21 adım, matamatiğimin bu 21 adımdan ibaret olduğunu anladım an. Hiç geri gitmeyecek sadece bana gelecek adımlar...

Gülüşü vardı mesela anlatmaya kelimelerin kifayetsiz kalacağı o gülüş. İki çif göz bir dudak ve elmacık kemiklerinin oluşturduğu o ifade evet o gülüşü tarif edebilmem için sayfalar dolusu kelimeyi harcamam gerekecek. Yeni doğan bir bebeğin annesine güldüğü kadar içten, saf ve duru, Yaşlı bir teyzenin torunlarına güldüğü kadar sevecen, karşılıksız ve sevimli, Bir kardeşin kadeşine güldüğü kadar korumacı, yürekten... 

Gülümsemek devrimci bir eylemdir derlerdi, silahsız işgal edilen bu kalpte bu devrimi sadece bir gülüşün gerçekleştirdi.

Aziz nesinin de dediği gibi ;

Gülümsemek adaleti bozuk düzene sessiz bir küfürdür

Sonra ne mi oldu ;

Hiç beyaz atlı prens gibi hissetmedim, aradığım bir prenses de olmadı...
Cadıya aşık oldum ve adımda kara şövalyeye çıktı..


Zaten sonra toparlayamadım..



4 Şubat 2014 Salı

Unutmak...

Bu aralar nedense her şey üst üste gelir oldu. Anlam veremiyorum bazı şeylere, oysa annem iyi bir çocuk olursan rüyanda şirinleri bile görebilirsin demişti bana.

Yalan söylemeyi beceremeyen değil yalan söylememesini bilen biri olarak büyüdüm ben, mesela hayatıma giren kızların hiçbirine yalan söylemedim, sadakatimden ödün vermedim, onları gerçekten sevdim. Şimdi geri dönüp bakıyorum da hiç ektiğimi biçememişim.

Bu aralar nedense her şey üst üste gelir oldu. 

Bazen olur öyle şeyler diyor arkadaşlarımda her hikayemin sonu kötü bitiyor, Akreple yelkovan bile karşılaşıyor gün içinde ama mutluluk nedense hep teğet geçiyor beni, ben artık iki gözü yaşlı bir başa omuz olmak istemiyorum onu anladım geçenlerde, Ben artık bir omuzda ağlamak istiyorum. 

Hayata karşı güçlü durmak ne ara beni bu kadar yordu diye sorduğumda aynadaki yansımama o bile bana bunun cevabını veremiyor.

Bir insan iki şekilde ölürmüş, Biri gerçekten son nefesini verdiğinde, diğeri ise adını bilen son kişi öldüğünde. Adımı kimseden duyamaz oldum artık...

Hep sorular sordular. Cevaplarını merak etmediler. Ben doğru bildiğimi yaptım, iyi ol dediler kötü nasıl olunur bilemedim, iyi misin dediler bir kere bile gerçekten nasılsın demediler...

Unutmak kelimesi undan çıkmış. bildiğin un yani, hamur işi, öyleymiş. Unutmak için un ufak etmek gerekirmiş. Birini bütün olarak unutamazmışsın zaten, öyle pat diye unutamazmışsın. Öyle yavaş yavaş gidermiş. yavaş yavaş unuturmuşsun. Gözleri, kaş, burnu ve kulağı sesini yavaş yavaş. Unuttuğun zamanda o kişi olmazmış. hatırlamazmışsın, sonra unuttuğunu unuturmuşsun...

Seni unutmamak için hayaller kuruyorum

Ve

Seni anlattığım herkes, senin yerinde olmak istiyor...





29 Ocak 2014 Çarşamba

Gülüşüne Hayran Kaldığım

Bir kız sevmiştim, gülüşüne hayran kaldığım...

Hiç yaşanmamış anılar birikiyor içimde, belkide hiç yaşanmaması gereken şeylerdi adını koyamıyorum çok karışığım...

Geçmişle yüzleşmemek için yeni birilerilerini koyuyorum kalan boşluklarıma, sahte gülücükler atıyorum, kahkahalarıma ben bile üzülüyorum bazen. 

Bir kız sevmiştim, gülüşüne hayran kaldığım...

Yatağın köşesinde seni özlemek çok sancılı bilmem farkında mısın ? Geceleri uyumak için ya başka tenler kullanır oldum yada kendimi gün içinde yorup uyuduğumu bile hatırlamamak için elimden geleni yapıyorum şu sıralar. Seni unutmak için hayatımı bozuk para gibi harcıyorum haberin yok...

Bekliyorum... biri gelecek, kafamda kurduğum o kadın beni arıyor bir yerlerde onun sen olmadığına inandırdım kendimi de ya senin için doğru adam bensem ne olacak ? burada bile senin için üzüle bilen bir adam var.

Tanrı insanları ilk yarattığında çift başlı, çift kol ve bacaklı yaratmış. Ancak zamanla kavga etmeye başlayan insanları tanrı ortadan ikiye bölmüş. Artık tek kafamız çift kol ve bacaklarımız kalmış şuan ki halimiz gibi. Ve çiftleri kavga etmesinler diye birbirlerinden çok uzaklara göndermiş. O günden beri kişi çiftini yani kendisi için doğru insanı arar olmuş bir tek ruh eşi olurmuş her insanın...

Ye benim ruh eşim sensen...

Hoşçakal Sevgili... Ben son vedanın adını ELVEDA koydum...

2 Ocak 2014 Perşembe

Çok Soğuk...

Çığlık atarak uyanamamıştım hiç, Taki bu sabaha kadar. Alabildiğine sis var gözlerim seni arıyor, sesim sana çıkıyor ağzımdan boşluğa doğru, Kulaklarım seni soruyor karanlığa gözlerim seni hissedemiyor artık, Çöküyorum dibe doğru 

Çok Soğuk...

Çırpındıkça daha derinler alıyor beni, sanki bir şeyler artık vazgeç dercesine çekiyor beni sana ait olan her şeyden, gülüşünden, kokundan, dokunuşundan

Çok Soğuk...

Bir an kurtuldum zannediyorum, O bir anlık umut yeniden doğmuşcasına içimi saran o heyecan.. Rüzgar hiç bu kadar tenime yakışmamıştı, teninin tenime değişini anımsattı o kısa zaman... Ama çok kısaydı tekrar dibe çöküş kendini gösterene kadar...

Çok Soğuk...

Işık yok, ses yok, sessizlik bile çok ıssız artık karanlık bile böylesine amansız olmamıştı, nefes alamıyorum, sımsıkı tutmuşum seni içimde seni nefes versem sanki içimden çıkıp gideceksin. Dayanamıyorum sende artık gitmek istercesine hırpalıyorsun beni...

Çok Soğuk...

Ciğerlerim isyan ediyor nefes almam lazım, boğuluyorum su çok karanlık, amansız ucu sonu yok inan. Çırpındıkça batıyorum sensizliğe seni arama çabalarım hep boşa çıkıyor her seferinde daha karanlık daha sessiz daha sensiz... Ciğerlerime seni çekmem lazım ama her nefes alışımda sensizlik öyle yakıyor ki ciğerlerimi ; hücrelerim seni ararken o tuzlu su öyle yakıyor ki bedeni mi, seni ararken bulduklarım ve beraberinde gelen sensizlik... Çabalarımın sonu sana varmıyor, varamıyor belkide hiç varamayacak...

Çok Soğuk... 

Güven, tıpkı gönül gibi camdan bir saraydır ey sevgili! Bir kere kırılmaya görsün her bir zerresi insanın kalbine saplanır. Öğrendim ki gözlerimin içine baka baka söz verirken aramızda sır olmadığını söylerken dahi benden sakladıkların varmış. Unutma! cehennem dediğinin dalı, ateşi yoktur. Herkes kendi ateşini yanında götürür. Kendi ellerinle inşa ettiğin sevgi ve güvenimi kendi ellerinle yıktın. Ey Sevgili! Bir sevgilinin kalbinden bir diğerine kalbine bir ırmak akar. Sen o suyu bulandırdın, kuruttun. 

Bundan böyle bil ki ne ben sana güvenirim nede sen bana söz verebilirsin.