Önce her şeyi siyaha boyamak lazım. Sonra kurumasını bekleyip üstüne beyaz harflerle yeni bir hikaye yazmak.
Ben buna unutmak diyorum...
Kaçmak her zaman 2. tekil şahsa karşı yapılan bir eylem değildir, çoğu zaman insan kendinden kaçar, yalnızlığından kaçar, anılarından kaçar, aynalardan bile kaçar kimi zaman. Senden kaçmak için o kadar hızlı koştum ki, o kadar çok hayata değdim ki ve o kadar çok hayat bana değdi ki, dönüp bana baksam artık beni hatırladığın gibi görür müsün o bile muamma...
Ben bizi;
Hiç kimsenin bilmediği çok nadide bir yerde bıraktım
Ben seni;
Bizim olmayan bir hayatın kıyısında bıraktım...
Bahane olduğunu düşünüyordun.. Takıntılı olduğumu ya da abarttığımı.. Hiç olmadığını, başka sebepleri aracı kıldığımı, sürekli bir şeylerin arkasına saklandığımı sanıyordun.. Yalandı gözünde söylenen her kelime.. Hepsi.. Değildi, hepsi gerçekti.. O kadar inanmıştın ki kendine, göremiyordun.. İnandıklarından vazgeçemiyordun.. Hiçbir açıklama, hiçbir kanıt, hiçbir şey caydıramıyordu yanlış bildiklerinden, düşündüklerinden.. Dönüp bir kez kendine bakmıyordun dışarıdan.. Olsun..
İnanmasın..
Caymasın..
Görmesin..
Gerçeklerin kanıtlanmaya ihtiyacı yoktur çünkü..
Ve son buldu..
Bu sefer her şeyin sonuydu..
Bu sefer gerçekten sondu..
27 Şubat 2014 Perşembe
20 Şubat 2014 Perşembe
Hadi Gel
Hayat o kadar acımazsız ki sevgilim, Verdiği her şeyi geri aldır da sonu gelmez. O gün gelir yüzleşirsin geçmişinle. Sokaklar dile gelir, söylemezler yanlış nerede...
Sensizliğin son demindeyim sevgilim, bunlar son çırpınışlar belkide...
Hadi gel kurtar...
Yıkıcı geçen yılların ardından biraz bitkin, biraz yorgun fazlasıyla yenilmiş bir beden var artık. Suretinde senin bıraktığın izlerle günü tamamlayan, tükenmiş bir ruh...
Hadi kurtar beni bu hayattan...
Telefonu kulağıma götürdüğümde gelen sinyal sesi gibi artık hayat boş ve tekdüze. İçi boş sonu olmayan boşluğa atılmış bir adım, suya yazılmış bir yazı gibi artık. Gördüğüm kabuslarda bulur oldum artık seni, sırf seni görebilmek uğruna kabus görmek için uykuya dalan birisi var bu şehirde.
Hadi gel kurtar beni bu azaptan...
Güzel anılardan bir kaç tanesi kaldı hatırımda, Hatırlar mısın sen tırnaklarınla oynardın ben eline vururdum tırnaklarınla oynama diye.
İnsan bazen seni seviyorum diyemez, onun yerine tırnaklarınla oynama der...
Hadi gel kurtar beni bu azaptan...
Sensizliğin son demindeyim sevgilim, bunlar son çırpınışlar belkide...
Hadi gel kurtar...
Yıkıcı geçen yılların ardından biraz bitkin, biraz yorgun fazlasıyla yenilmiş bir beden var artık. Suretinde senin bıraktığın izlerle günü tamamlayan, tükenmiş bir ruh...
Hadi kurtar beni bu hayattan...
Telefonu kulağıma götürdüğümde gelen sinyal sesi gibi artık hayat boş ve tekdüze. İçi boş sonu olmayan boşluğa atılmış bir adım, suya yazılmış bir yazı gibi artık. Gördüğüm kabuslarda bulur oldum artık seni, sırf seni görebilmek uğruna kabus görmek için uykuya dalan birisi var bu şehirde.
Hadi gel kurtar beni bu azaptan...
Güzel anılardan bir kaç tanesi kaldı hatırımda, Hatırlar mısın sen tırnaklarınla oynardın ben eline vururdum tırnaklarınla oynama diye.
İnsan bazen seni seviyorum diyemez, onun yerine tırnaklarınla oynama der...
Hadi gel kurtar beni bu azaptan...
12 Şubat 2014 Çarşamba
Bende ki sen...
Böyle bir şey daha önce hiç olmamıştı, bundan sonra olur mu diye soruyorum da mucizelere inanmak gerekir sanırım.
Köşeden dönmüştü belkide bir insan bir sokak köşesini bu kadar güzel dönemezdi, bense rutin bir güne başlamış elimde kulaklıklarımla o köşeye tesadüfen bakıyordum ve onu gördüm, aslında görmek fiili kifayetsiz kalıyor burada, saniyenin onda birinde sanki etrafımda her şey durdu ve o an bir daha yaşanmayacak.
Elleri vardı tuttuğumda kendimi güvende hissettiğim, ellerimi daha önce bu kadar içten tutan olmuş muydu acaba bence bir el ancak bu kadar güzel tutulabilirdi, o yumuşak eller sanki doğuştan gliserinliydi...
Kokusu vardı mesela burnumun o ana kadar aldığı en güzel koku denebilir buna, bu güne kadar güzel kokan her şey aslında o kadar güzel kokmadığını farketmeme sebep olan o koku cennetin çiçek bahçelerinden bir esintiydi sanki...
Gözleri vardı mesela bir insan bu kadar bakışı bir çift göze nasıl sığdırabilir ki ? sevecen, mahçup, seksi, çocuksu baktığım her an cennetten bahçe görürdüm onun gözlerinde. Benim cennetim, bizim cennetimiz...
Bana doğru gelen adımları vardı o ilk göz göze gelişimizde ki o bana doğru gelen 21 adım, matamatiğimin bu 21 adımdan ibaret olduğunu anladım an. Hiç geri gitmeyecek sadece bana gelecek adımlar...
Gülüşü vardı mesela anlatmaya kelimelerin kifayetsiz kalacağı o gülüş. İki çif göz bir dudak ve elmacık kemiklerinin oluşturduğu o ifade evet o gülüşü tarif edebilmem için sayfalar dolusu kelimeyi harcamam gerekecek. Yeni doğan bir bebeğin annesine güldüğü kadar içten, saf ve duru, Yaşlı bir teyzenin torunlarına güldüğü kadar sevecen, karşılıksız ve sevimli, Bir kardeşin kadeşine güldüğü kadar korumacı, yürekten...
Gülümsemek devrimci bir eylemdir derlerdi, silahsız işgal edilen bu kalpte bu devrimi sadece bir gülüşün gerçekleştirdi.
Aziz nesinin de dediği gibi ;
Gülümsemek adaleti bozuk düzene sessiz bir küfürdür
Sonra ne mi oldu ;
Hiç beyaz atlı prens gibi hissetmedim, aradığım bir prenses de olmadı...
Cadıya aşık oldum ve adımda kara şövalyeye çıktı..
Zaten sonra toparlayamadım..
Köşeden dönmüştü belkide bir insan bir sokak köşesini bu kadar güzel dönemezdi, bense rutin bir güne başlamış elimde kulaklıklarımla o köşeye tesadüfen bakıyordum ve onu gördüm, aslında görmek fiili kifayetsiz kalıyor burada, saniyenin onda birinde sanki etrafımda her şey durdu ve o an bir daha yaşanmayacak.
Elleri vardı tuttuğumda kendimi güvende hissettiğim, ellerimi daha önce bu kadar içten tutan olmuş muydu acaba bence bir el ancak bu kadar güzel tutulabilirdi, o yumuşak eller sanki doğuştan gliserinliydi...
Kokusu vardı mesela burnumun o ana kadar aldığı en güzel koku denebilir buna, bu güne kadar güzel kokan her şey aslında o kadar güzel kokmadığını farketmeme sebep olan o koku cennetin çiçek bahçelerinden bir esintiydi sanki...
Gözleri vardı mesela bir insan bu kadar bakışı bir çift göze nasıl sığdırabilir ki ? sevecen, mahçup, seksi, çocuksu baktığım her an cennetten bahçe görürdüm onun gözlerinde. Benim cennetim, bizim cennetimiz...
Bana doğru gelen adımları vardı o ilk göz göze gelişimizde ki o bana doğru gelen 21 adım, matamatiğimin bu 21 adımdan ibaret olduğunu anladım an. Hiç geri gitmeyecek sadece bana gelecek adımlar...
Gülüşü vardı mesela anlatmaya kelimelerin kifayetsiz kalacağı o gülüş. İki çif göz bir dudak ve elmacık kemiklerinin oluşturduğu o ifade evet o gülüşü tarif edebilmem için sayfalar dolusu kelimeyi harcamam gerekecek. Yeni doğan bir bebeğin annesine güldüğü kadar içten, saf ve duru, Yaşlı bir teyzenin torunlarına güldüğü kadar sevecen, karşılıksız ve sevimli, Bir kardeşin kadeşine güldüğü kadar korumacı, yürekten...
Gülümsemek devrimci bir eylemdir derlerdi, silahsız işgal edilen bu kalpte bu devrimi sadece bir gülüşün gerçekleştirdi.
Aziz nesinin de dediği gibi ;
Gülümsemek adaleti bozuk düzene sessiz bir küfürdür
Sonra ne mi oldu ;
Hiç beyaz atlı prens gibi hissetmedim, aradığım bir prenses de olmadı...
Cadıya aşık oldum ve adımda kara şövalyeye çıktı..
Zaten sonra toparlayamadım..
4 Şubat 2014 Salı
Unutmak...
Bu aralar nedense her şey üst üste gelir oldu. Anlam veremiyorum bazı şeylere, oysa annem iyi bir çocuk olursan rüyanda şirinleri bile görebilirsin demişti bana.
Yalan söylemeyi beceremeyen değil yalan söylememesini bilen biri olarak büyüdüm ben, mesela hayatıma giren kızların hiçbirine yalan söylemedim, sadakatimden ödün vermedim, onları gerçekten sevdim. Şimdi geri dönüp bakıyorum da hiç ektiğimi biçememişim.
Bu aralar nedense her şey üst üste gelir oldu.
Bazen olur öyle şeyler diyor arkadaşlarımda her hikayemin sonu kötü bitiyor, Akreple yelkovan bile karşılaşıyor gün içinde ama mutluluk nedense hep teğet geçiyor beni, ben artık iki gözü yaşlı bir başa omuz olmak istemiyorum onu anladım geçenlerde, Ben artık bir omuzda ağlamak istiyorum.
Hayata karşı güçlü durmak ne ara beni bu kadar yordu diye sorduğumda aynadaki yansımama o bile bana bunun cevabını veremiyor.
Bir insan iki şekilde ölürmüş, Biri gerçekten son nefesini verdiğinde, diğeri ise adını bilen son kişi öldüğünde. Adımı kimseden duyamaz oldum artık...
Hep sorular sordular. Cevaplarını merak etmediler. Ben doğru bildiğimi yaptım, iyi ol dediler kötü nasıl olunur bilemedim, iyi misin dediler bir kere bile gerçekten nasılsın demediler...
Unutmak kelimesi undan çıkmış. bildiğin un yani, hamur işi, öyleymiş. Unutmak için un ufak etmek gerekirmiş. Birini bütün olarak unutamazmışsın zaten, öyle pat diye unutamazmışsın. Öyle yavaş yavaş gidermiş. yavaş yavaş unuturmuşsun. Gözleri, kaş, burnu ve kulağı sesini yavaş yavaş. Unuttuğun zamanda o kişi olmazmış. hatırlamazmışsın, sonra unuttuğunu unuturmuşsun...
Seni unutmamak için hayaller kuruyorum
Ve
Seni anlattığım herkes, senin yerinde olmak istiyor...
Yalan söylemeyi beceremeyen değil yalan söylememesini bilen biri olarak büyüdüm ben, mesela hayatıma giren kızların hiçbirine yalan söylemedim, sadakatimden ödün vermedim, onları gerçekten sevdim. Şimdi geri dönüp bakıyorum da hiç ektiğimi biçememişim.
Bu aralar nedense her şey üst üste gelir oldu.
Bazen olur öyle şeyler diyor arkadaşlarımda her hikayemin sonu kötü bitiyor, Akreple yelkovan bile karşılaşıyor gün içinde ama mutluluk nedense hep teğet geçiyor beni, ben artık iki gözü yaşlı bir başa omuz olmak istemiyorum onu anladım geçenlerde, Ben artık bir omuzda ağlamak istiyorum.
Hayata karşı güçlü durmak ne ara beni bu kadar yordu diye sorduğumda aynadaki yansımama o bile bana bunun cevabını veremiyor.
Bir insan iki şekilde ölürmüş, Biri gerçekten son nefesini verdiğinde, diğeri ise adını bilen son kişi öldüğünde. Adımı kimseden duyamaz oldum artık...
Hep sorular sordular. Cevaplarını merak etmediler. Ben doğru bildiğimi yaptım, iyi ol dediler kötü nasıl olunur bilemedim, iyi misin dediler bir kere bile gerçekten nasılsın demediler...
Unutmak kelimesi undan çıkmış. bildiğin un yani, hamur işi, öyleymiş. Unutmak için un ufak etmek gerekirmiş. Birini bütün olarak unutamazmışsın zaten, öyle pat diye unutamazmışsın. Öyle yavaş yavaş gidermiş. yavaş yavaş unuturmuşsun. Gözleri, kaş, burnu ve kulağı sesini yavaş yavaş. Unuttuğun zamanda o kişi olmazmış. hatırlamazmışsın, sonra unuttuğunu unuturmuşsun...
Seni unutmamak için hayaller kuruyorum
Ve
Seni anlattığım herkes, senin yerinde olmak istiyor...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)