Beynimin içinde beni benden alan bir şeyler var, son sayfası yırtılmış roman gibiyim; girişi, gelişmesi var sonucu hep üç nokta...
Tekerrür ediyorsun bende; her gün kokundan bir parça buluyorum sokak aralarında, gülüşünden bir parça hiç eksik olmuyor aklımın en ücra köşelerinde. Baktığım her suretti bir parça sen, gördüğüm her çiftte bir parça biz varız sanki.
Tekerrür ediyorsun hayatımda; yatağın sol kısmını hep boş bırakıyorum sanki her gece ordaymışsında her sabah oradan uyanacakmışsın gibi.
Bana öğrettiğin gibi pişiriyorum artık yemekleri, bir tutam sevgimden katıyorum tencereye, yemekler sen kokuyor tadı biraz acımtırak. Hep bir tabak boş kalıyor, hep bir kalbin kırık ayrıldığı gibi masadan.
Hayata uzunca cümleler kuruyorum, seni tanıdığım günden bugüne kadar geçmiş olan 24'ler 60'lar 365'ler 12 ve 52'ler hayat dramatik bir matematik.
Sen artık dik bir yokuşsun ve ben çok sigara içiyorum.
9 Ekim 2015 Cuma
18 Haziran 2015 Perşembe
Unutmamalı
Farklı hayatlarda, farklı beklentileri olan iki insandık.. Aynı kırmızı ışıkta aynı sabırda bekledik yeşilin bize yanmasını. Birbirimize paralel yürüdük karşıya geçene kadar, tek ortak paydamız buydu belkide, yeşili bekliyor olmaktı.
Seni soruyorlar, bir gülüşü var kelebek görse ömrü uzar diyorum ve susuyorum. Ömrümden ömür alıyorsun. Senle ilgili ne varsa unutulmaya yüz tutan anılar havuzunda, ama gülüşünü aldım çok başka bir yere koydum, çünkü çok başkaydı. Her temas iz bırakırdı da bir bu gülüşün bıraktığı iz hala kanar mı?
Varmak istediğim yolun sonuymuşsun gibi hissederdim hep, her gün senden öğreneceğim o kadar çok şey olurdu ki bildiklerime bile farklı anlam katardın, sabahları uyandığımda günaydın mesajı almak bi insanı dünyanın en mutlu insanı yapar mı? Yapar.
İçimde şefini kaybetmiş bir orkestranın hüznü var, dışımda charlie chaplin gülüşü...
.
.
.
.
.
Lades gibi aklımda-(gülüşün)-sın
Seni soruyorlar, bir gülüşü var kelebek görse ömrü uzar diyorum ve susuyorum. Ömrümden ömür alıyorsun. Senle ilgili ne varsa unutulmaya yüz tutan anılar havuzunda, ama gülüşünü aldım çok başka bir yere koydum, çünkü çok başkaydı. Her temas iz bırakırdı da bir bu gülüşün bıraktığı iz hala kanar mı?
Varmak istediğim yolun sonuymuşsun gibi hissederdim hep, her gün senden öğreneceğim o kadar çok şey olurdu ki bildiklerime bile farklı anlam katardın, sabahları uyandığımda günaydın mesajı almak bi insanı dünyanın en mutlu insanı yapar mı? Yapar.
İçimde şefini kaybetmiş bir orkestranın hüznü var, dışımda charlie chaplin gülüşü...
.
.
.
.
.
Lades gibi aklımda-(gülüşün)-sın
22 Mart 2015 Pazar
Anımsadıklarım
İrem bahçesinden treni kaçırdım mı? Yoksa o treni beklerken hayatımı kaçırdım inan bilmiyorum.
Hatırlamak bıçak gibidir. Yaralayabilir.
Kimi zaman sabah uyandığımda ansızın çaldı kulaklarımı sesin... Günaydın. Bazen izlediğim bir dizide duyduğum bir cümle insana geçmişinin dejavusunu yaşatır mı? Yaşattı.
Geçmişi geçmişte bırakmak öyle kolay olmuyormuş, ya birinin bir cümlesinde gelir anılar, ya gördüğün bir manzarada gidiyorsun anılarına... ve en kötüsü en mutlu anında buluyorlar seni ve derin boşluklara düşüyorsun yüzünde sahte charlie chaplin gülüşünle güne devam ediyorsun.
Yaşadıklarımız ve anımsadıklarımızdan ibaretiz aslında.
Ne geçmişi silebiliyoruz nede onlarla yaşayabiliyoruz...
Geçenlerde okuduğum bir kitapta geçmiş hala gün içinde senle ve kafanda soru işaretleri bırakıyorsa aslında hiç geçmemiştir yazıyordu. İnsan neden mutlu olduğu anılarla değilde mutsuz olduğu anları taze tutar ki ?
Mazoşist miyiz? Yoksa yaradılışımız mı bu?
Anımsamak nasıl bir şeydir? İnsan neleri anımsalar? Anımsadığı yer neresidir? Anımsadığı anlara dönmek var mıdır? mümkün müdür? Yoksa kader sadece ileriyi mi gösterir. Anımsadığın anlar, hatıralar hala orada mıdır? Baksan görür müsün? Anımsadığın anları tekrar yaşayarak aynı şeyleri yaşayarak yine mutlu olabilir misin? Geçtiğin deniz, vardığın liman, geride bıraktıkların seni hatırlar mı? Seni koynuna alıp esirgeyip saklar mı?
Anımsamak kabiliyet değil. Zarurettir.
Hatırlamak bıçak gibidir. Yaralayabilir.
Kimi zaman sabah uyandığımda ansızın çaldı kulaklarımı sesin... Günaydın. Bazen izlediğim bir dizide duyduğum bir cümle insana geçmişinin dejavusunu yaşatır mı? Yaşattı.
Geçmişi geçmişte bırakmak öyle kolay olmuyormuş, ya birinin bir cümlesinde gelir anılar, ya gördüğün bir manzarada gidiyorsun anılarına... ve en kötüsü en mutlu anında buluyorlar seni ve derin boşluklara düşüyorsun yüzünde sahte charlie chaplin gülüşünle güne devam ediyorsun.
Yaşadıklarımız ve anımsadıklarımızdan ibaretiz aslında.
Ne geçmişi silebiliyoruz nede onlarla yaşayabiliyoruz...
Geçenlerde okuduğum bir kitapta geçmiş hala gün içinde senle ve kafanda soru işaretleri bırakıyorsa aslında hiç geçmemiştir yazıyordu. İnsan neden mutlu olduğu anılarla değilde mutsuz olduğu anları taze tutar ki ?
Mazoşist miyiz? Yoksa yaradılışımız mı bu?
Anımsamak nasıl bir şeydir? İnsan neleri anımsalar? Anımsadığı yer neresidir? Anımsadığı anlara dönmek var mıdır? mümkün müdür? Yoksa kader sadece ileriyi mi gösterir. Anımsadığın anlar, hatıralar hala orada mıdır? Baksan görür müsün? Anımsadığın anları tekrar yaşayarak aynı şeyleri yaşayarak yine mutlu olabilir misin? Geçtiğin deniz, vardığın liman, geride bıraktıkların seni hatırlar mı? Seni koynuna alıp esirgeyip saklar mı?
Anımsamak kabiliyet değil. Zarurettir.
16 Şubat 2015 Pazartesi
Siyaha Çalan Gri Darbeler
Ressamın tuvaline verdiği değer kadar değer vermiştim içinde senden izler taşıyan her şeye...
Sahi!
Bir ressamın tablosunu oluştururken gösterdiği özeni gösterdim sana hep, ne bir eksik ne bir fazla fırça darbesi vurdum sana olan derin hislerime. Ne gereksiz bir renk vardı aramızda ne fazla sürülmüş siyaha çalan gri darbeler.
Bir manzaraydın kimi zaman bana, uzaklardan batan bir güneş, kimi zaman ucu bucağı olmayan sana uzanan bir yol yada bir su birikintisi. Gördüğüm her kareye seni sığdırabilirdim ben, düşlediğim her manzaraya senin renklerini iliştiridim. İçinde sen olmayan kareler çoğu zaman boş tuvallerdi benim için.
Adını koyamadığım bir gariplik vardı, bazen ne hissettiğini bilmezsin, içinde bazı şeyler çok güçlü vuku bulur, sarsar dengeni bozar... Seni anlattığım her tabloda bu adını koyamadığım içinde bir tutam hüzün, birazda gir tonlar vardı.
Sana çizilen her tablo biraz yarım kaldı, biraz eksik ve en çok sensiz...
Fırça darbelerim mi yanlıştı, yoksa çizmeye çok yanlış yerden mi başladım? Tuvallerde doğan güneşi çizmeye başlarken çoğu zaman güneşi batırırdım. Küçük bir sonbahar meltemi eklemek isterken fırtına çıkarıp her şeyi yerle bir edişlerimde oldu...
Sana çizilen her resimde seni kaybettim ben, her tuvalde biraz daha...
Çizmeye çalıştıkça daha çok battım siyaha çalan gri darbelerinde.
Sahi!
Bir ressam hayatında hiç görmediği bir manzaranın, bir suretin..
Resmini nasıl çizebilirdi ki? Çizemezdi... Çizemedi...
Resmini nasıl çizebilirdi ki? Çizemezdi... Çizemedi...
11 Şubat 2015 Çarşamba
Uyu Ama Uyuyakalma
Uyuyakalmışım...
Sesine uyandım
Ansızın geldi uykum -bozuksun? Dedi.
Ne alaka? Yeni uyandık!
Bazen sensiz uyanmamak için kanepe köşesinde uyuyakaldığım gecelerim var benim.
Sensizliği anlatan 19,15 seansı bir tiyatro gösterisinde başladı aslında, senli hayatımda sensizliği yaşatan, benim sana uyuya kalma seanslarım.
Filmin ortasında, uzun tren yolculuklarında ya da televizyon karşısında uyuya kalmışlığım çoktur, ama hayatımda ilk defa, belki de son defa, en mutlu olduğumu sandığım aşkın ortasında uyuyakaldım ben. Gözlerinin kıyısında, gamzelerine bir yastık atarak belki de…
Uzun ilişkiler alışkanlığa dönüşür derler ya en büyük antidepresanım olmuşsun benim, bağımlılığından kurtulmak için girdiğim; acıtan, sancıtan içimde derin yaralar ve boş odalar bırakan o süreçten sonra fark ettim.
Uyuyakalmışım haberim yok, ‘’ayakta uyumuş’’ tabiri vardır ya işte o benim memnun oldun mu?
Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek gelecek planlarında, tattığım yalancı huzurda, belki de anlaması güç ama ellerim ellerindeyken, gözlerim tanıdık bir simaya gülerken tanımadığım bir suretmişsin.
Pişmanlık duydun mu?
Yada yaptıklarının farkında mıydın? farkına vardın mı?
Her dokunduğum elin parmak izleri ayrı ayrıydı, her temas iz bırakırmış zaten.. Dünyada ki herkesin parmak izlerinin farklı olması kimsenin sana benim gibi dokunamayacağının kanıtı değil mi?
Hayatımda hiç gerçek anlamda sevilmediğim için, kimseyi gerçek anlamda sevemiyorumdur belki de..
Kim bilir? Kimse bilemez…
20 Ocak 2015 Salı
Zaman Aşımı
Altını çizerek yaşıyorum artık hayatımı, hayatıma dair artık ne kadar kaldıysa. Basit bir dört işlem gibi gözüküyor ama hayatımdan seni çıkardıktan sonra elimde koca bir 0 kaldı.
Altını çizerek yaşıyorum artık; gittiğim yerlerin, okuduğum kitapların, göremediğim ama hep aklımda olan manzaraların.. sadece sana benzeyen ve seni anımsatan şeylerin üstünü çiziyorum, görmezden geliyorum, yok sayıyorum.
Adını bilmediğim sokaklarda kaybolmak geliyor içimden bazen, yolda el ele tutuşan sevgilileri izliyorum, sokak aralarında oynayan çocuklara gözüm dalıyor. Gün batımını 5 dakika kala kaçıran karanlık gibiyim bu ara hayatı 10 kala kaçırdım belkide haberim yok.
Hep bir adım geriden takip ediyorum neyi takip ettiğimi bilmeden, senkron kayması mı ? yaşıyorum yoksa bir boşluğun peşinden mi sürükleniyorum inan bilmiyorum. Belkide aradığım 5 kala kaçırdığım gün batımı yada zaman aşımına uğrayan bizdir.
İnan bunun altını çizmeye elim varmıyor.
Her şey geçecek diyor uzaktan bir ses, güneş bir gün benim için doğar belki diyorum o an. Aklıma yine altını çizdiğim sonuna nokta atamadığım üç nokta ve virgüller le devam eden cümlelerin geliyor aklıma.
Ya bana zamanından erken geldin, ya zamanından çok geç. Ben mutluluğa hep geç kaldım, hep erken gittim mutsuzluğa. Ya her şey bitmişti çoktan, ya hiçbir şey başlamamıştı. Öyle bir zamanda geldim ki yaşamın, ölüme erken, sevgiye geç. Yine gecikmişim bağışla, Sana on kala, sensizliği beş...
Bir ballı limon içsek her şey geçer belki. Bak bunun da altını çiziyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)