16 Şubat 2015 Pazartesi

Siyaha Çalan Gri Darbeler

Ressamın tuvaline verdiği değer kadar değer vermiştim içinde senden izler taşıyan her şeye...

Bir ressamın tablosunu oluştururken gösterdiği özeni gösterdim sana hep, ne bir eksik ne bir fazla fırça darbesi vurdum sana olan derin hislerime. Ne gereksiz bir renk vardı aramızda ne fazla sürülmüş siyaha çalan gri darbeler.

Bir manzaraydın kimi zaman bana, uzaklardan batan bir güneş, kimi zaman ucu bucağı olmayan sana uzanan bir yol yada bir su birikintisi. Gördüğüm her kareye seni sığdırabilirdim ben, düşlediğim her manzaraya senin renklerini iliştiridim. İçinde sen olmayan kareler çoğu zaman boş tuvallerdi benim için.

Adını koyamadığım bir gariplik vardı, bazen ne hissettiğini bilmezsin, içinde bazı şeyler çok güçlü vuku bulur, sarsar dengeni bozar... Seni anlattığım her tabloda bu adını koyamadığım içinde bir tutam hüzün, birazda gir tonlar vardı.

Sana çizilen her tablo biraz yarım kaldı, biraz eksik ve en çok sensiz...

Fırça darbelerim mi yanlıştı, yoksa çizmeye çok yanlış yerden mi başladım? Tuvallerde doğan güneşi çizmeye başlarken çoğu zaman güneşi batırırdım. Küçük bir sonbahar meltemi eklemek isterken fırtına çıkarıp her şeyi yerle bir edişlerimde oldu...

Sana çizilen her resimde seni kaybettim ben, her tuvalde biraz daha...

Çizmeye çalıştıkça daha çok battım siyaha çalan gri darbelerinde.

Sahi! 
Bir ressam hayatında hiç görmediği bir manzaranın, bir suretin..  

Resmini nasıl çizebilirdi ki? Çizemezdi... Çizemedi...


11 Şubat 2015 Çarşamba

Uyu Ama Uyuyakalma

Uyuyakalmışım... 
Sesine uyandım
Ansızın geldi uykum -bozuksun? Dedi.
Ne alaka? Yeni uyandık!

Bazen sensiz uyanmamak için kanepe köşesinde uyuyakaldığım gecelerim var benim.
Sensizliği anlatan 19,15 seansı bir tiyatro gösterisinde başladı aslında, senli hayatımda sensizliği yaşatan, benim sana uyuya kalma seanslarım.
Filmin ortasında, uzun tren yolculuklarında ya da televizyon karşısında uyuya kalmışlığım çoktur, ama hayatımda ilk defa, belki de son defa, en mutlu olduğumu sandığım aşkın ortasında uyuyakaldım ben. Gözlerinin kıyısında, gamzelerine bir yastık atarak belki de…
Uzun ilişkiler alışkanlığa dönüşür derler ya en büyük antidepresanım olmuşsun benim, bağımlılığından kurtulmak için girdiğim; acıtan, sancıtan içimde derin yaralar ve boş odalar bırakan o süreçten sonra fark ettim.
Uyuyakalmışım haberim yok, ‘’ayakta uyumuş’’ tabiri vardır ya işte o benim memnun oldun mu?
Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek gelecek planlarında, tattığım yalancı huzurda, belki de anlaması güç ama ellerim ellerindeyken, gözlerim tanıdık bir simaya gülerken tanımadığım bir suretmişsin.
Pişmanlık duydun mu?
Yada yaptıklarının farkında mıydın? farkına vardın mı?
Her dokunduğum elin parmak izleri ayrı ayrıydı, her temas iz bırakırmış zaten.. Dünyada ki herkesin parmak izlerinin farklı olması kimsenin sana benim gibi dokunamayacağının kanıtı değil mi?
Hayatımda hiç gerçek anlamda sevilmediğim için, kimseyi gerçek anlamda sevemiyorumdur belki de..
Kim bilir? Kimse bilemez…